ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Renkler

28.01.2010
1.075
A+
A-

Dağlar yeşil, bağlar yeşil, ovalar baştan başa yeşildir. İlkbaharı insanlara özleten nedir, biraz düşün! O taptaze çimenin, o körpecik yaprağın iç açan yeşilini ben hiçbir renkle değişmem…
MAVİŞ: – (Yeşim’e) Kardeş, sen de bir yeşildir tutturmuşsun; gözün başka bir renk görmüyor. Yurdumuzun şu masmavi göklerine nerdeyse yeşil diyeceksin.
Gökyüzünün o yumuşak maviliği hangi renkte var, söylesene? Engin denizleri mavileştiren rengi de inkar edemezsin ya…
Atalarımız, dedelerimiz camilerle türbelerin içlerini en çok mavi çinilerle süslemişler… Yirminci yüzyılın Avrupalısı, Amerikalısı o çinideki mavinin güzelliğini görmek için yurdumuza geliyor.
Maviyi sevmek için daha birçok neden var ya, ben sana bir tane daha söyleyip sözümü bitireyim.
Atatürk’ün şimşek çakan gözlerini hatırla! O yeter…

SARICA: – (Konuşmaya karışır.) Saçlarını da unutma! O renk ne güneşte, ne de altında vardır. Benim sarıyı sevişim de işte bundandır…
Başak sarı, harman sarıdır. Bu renk, olgunluğun ve bereketin rengidir. Sarıyı sevmek için yetmez mi bu kadarı?
ALTUĞ: – Yeter yeter. Renklerden söz açtığıma pişman oldum. Herkes bir araba söz söyledi.
KARACA: – Ben daha söylemedim…
ALTUĞ: -İ şte buu!… 5 lira ver söylet, 10 lira ver, susturama…
KARACA: – Deminden beri siz söylediniz, biraz da ben söyleyeyim…
ALTUĞ: – Buyurun efendim. Çorbada tuzunuz bulunsun…
KARACA: – Çorbadan, tuzdan değil, renklerden konuşuyorduk. Bence renklerin en kuvvetlisi karadır.
ÖTEKİLER: – (Hep birden yüzlerini buruştururlar.) İyyy. Hiç sevmem…
KARACA: – (Devamla) sizin sevmemenizin değeri yok. Bu bir zevk meselesidir…

Hanginiz bir kıvırcık kuzunun kara gözlerine bayılmazsınız?
Kapkaranlık bir gecede hanginizin o parlak renklerinizden izler kalır?
AKGÜN: – Beyaz varken karaya kim bakar a kardeş? Yapacaksak beyazı çok olan bir tablo yapıp gönderelim.
KARACA: – O halde ne diye sabahtan beri kafa patlatıyorsunuz? Boş bir resim kâğıdını gönderin, olsun bitsin. (Güler.)
AKGÜN: – Öyle demek istemedim. Yapacağımız resim iç açıcı renklerle bezensin. Herkes bilir ki beyazlık temizliğin, ferahlığın işaretidir. Kitaplarımızın, dergilerimizin sayfaları bembeyaz değil mi?
KARACA: – O beyaz sayfalarda kara kara yazılar olmazsa kitaplar kutuplara dönerler. Buz gibi soğuk yüzlü bazı insanlara benzerler…
ALTUĞ: – Arkadaşlar, sözü çok uzattınız. Renklerin hiçbiri tek başına tam sayılmaz zaten. Birkaçı bir araya gelirse anlamları yükselir. Bunun en güzel örneğini sevgili bayrağımızda görüyoruz. Beyazla al rengin onda kaynaşması kadar güzel bir şey bilmiyorum ben…
YEŞİM: – Ya gökkuşağı? Tam yedi renk orada birbirini tamamlıyor. İnce bir yağmurun yağdığı güneşli bir günde bu yedi renkli kemeri ben kaç kere gördüm…
ÖTEKİLER: – Biz de gördük…
AKGÜN: – (Yüksek sesle bağırır.) Buldum. Buldum. Gökkuşağı, yağmur dediniz de aklıma bir konu geldi. İsterseniz söyleyeyim…
ÖTELİKER: – Söyle söyle!
AKGÜN: -Yağan ince bir yağmur Çanakkale’deki Mehmetçik Anıtı’nı yıkamış. Pamuk bulutlar arasından sızan akşam güneşi, vatan için şehit düşenlere gökten bir nur gibi uzanıyor…
Bu topraklar için toprağa düşmüş askerlere gökkuşağı bir çelenk olmuş…
Böyle bir tablo yapamaz mıyız?
ALTUĞ: – Yaşa Akgün! Buluşunu çok beğendik.
(Karaca’dan başka bütün çocuklar ellerinde fırça ya da kalemlerle, yerlerinden kalkıp Akgün’ü ortalarına alırlar. Şarkı söyleyerek sevinç gösterisi yaparlar.)
Tamam. Tamam… Bulduk güzel bir konu;
Süsleyelim yedi renkle biz onu.

Haydi haydi başlasın, bitsin işler;
Baş düşünür, elde kalemler işler.
Tamam. Tamam… Bulduk güzel bir konu;
Süsleyelim yedi renkle biz onu.
(Neşeyle yerlerine otururlar. Hemen işe girişirler. Resim yaparken de bu müziğin melodisini genizden ya da “la la…” ile mırıldanırlar. Çizdiklerini birbirlerine gösterirler. Pandomime benzeyen bu işaretli çalışma 2-3 dakika sürer.)
ALTUĞ: – Ben bitirdim bile…
YEŞİM: – Ben de… Boyasını sonra yaparız…
(İkisi dışarıya çıkarlar.)
AKGÜN: – Benimki de bitti…
MAVİŞ: -T amaaam…
(Akgün, Maviş ve Sarıca da kalkıp dışarıya çıkarlar. Sahnede yalnız karaca kalır.)
KARACA: – (Etrafına, sonra kapıya bakar. Ayağa kalkar. Arkadaşlarının resimlerini gözden geçirir, kendi kendine konuşur.)
Sevinin bakalım, görürsünüz siz. Kuzulara saldıran kurt bayağı bir konuymuş ha? Kaval çalan çoban her yerde varmış…
(Masadan masaya dolaşarak konuşmaya devam eder. Altuğ’un masasına gelince onun konuşmasını taklit ederek.)
-İyyy. Ben karayı hiç sevmem.
(Akgün’ün masasına gider. Onu da taklit eder.)
-Beyaz varken karaya kim bakar a kardeş?

Bunların hepsi karaya düşman kesilmiş. Ne fenalık görmüşler karadan bilmem ki.
Kara kar. Şimdi kara onlara bir oyun oynasın ki çok sevdikleri gökkuşağının kaç renk olduğunu anlasınlar.
(Kapıya koşar. Dışarıya bakar, döner.)
Şunlar dönmeden işimi bitireyim.
(Acele kendi masasına gider. Siyah boya tüpü ile bir de fırça alır. Arkadaşlarının resimlerini X işaretiyle karalar. Bir tanesini alır, havaya kaldırır, bakar. Marifetinden memnunmuş gibi delice kahkahalar savurur.)

Hay ha hay hayy! Ne de güzel oldu maskara… İsviçre’ye değil Afrika’ya göndermeli bunları hah hah hahyyy! Dur, şunlar gelmeden ben de dışarıya çıkayım.
(Etrafı kollayarak dışarıya çıkar. Çok geçmeden ötekiler dönerler. Dillerinde gene o şarkının melodisi)
Tamam… Tamam… Bulduk güzel bir konu;
Süsleyelim yedi renkle biz onu…
(Gözleri masadaki resimlere ilişince şarkıları yarım kalır… Ayrı ayrı “A.. A…Aa!” diye bağrışırlar.)
ALTUĞ: – Emeklerimiz mahvolmuş.
MAVİŞ: – Kim yaptı bu hainliği?
(Birbirlerine bakışırlar. Aralarında Karaca’nın olmadığını fark edince.)
AKGÜN: – (Karaca’nın masasını göstererek.) Bunu Karaca yapmıştır. (Der ve kendi masasına kapanıp ağlamaya başlar. Ötekiler onu avutmaya çalışır. Bu sırada Karaca dışardan gelir. Hiçbir şey olmamış gibi soğukkanlı davranır.)
ALTUĞ: – (Karaca’ya) Beğendin mi yaptıklarını?
KARACA: -Ne var? Ne olmuş?
ALTUĞ: – Resimlerimize kara leke sürülmüş…
KARACA: – Sahi mi? (Der ve masasında duran kendi kâğıdına bakar.) Benimki de karalanmış. Kim yaptı bunu?
YEŞİM: – Sana sormalı…
KARACA: – Neden bana soruyorsunuz? Hepimizin kâğıdı karalanmış…
MAVİŞ: – (Karaca’nın kâğıdını elinden çeker, bakar.) Sen daha resme başlamamışsın bile. Kâğıt bomboş. (Yere fırlatır.)
Hainliğin belli olmasın diye kendi kâğıdını da karalamışsın…
SARICA: – Bakın bakın çocuklar! Masasındaki siyah boya tüpü yarıya inmiş. Fırçası da kapkara…
ALTUĞ: – Seni öğretmene şikayet edeceğiz…
KARACA: – Ederseniz edin. Ben de “İftira ediyorlar bana” derim…
ALTUĞ: – Öğretmen bunun iftira olup olmadığını çabuk anlar.
KARACA: – Anlasın. Vereceği cezaya katlanırım. Zamanla unutulur, gider…
YEŞİM: – İşte bu noktada yanılıyorsun Karaca… Aradan kaç yıl geçerse geçsin, yaptığın şeyin utancını daima duyacaksın…
KARACA: – Utanılacak bir şey mi yaptım?
MAVİŞ: – Tabii… Yurdumuzu yabancılara tanıtmak için yaptığımız çalışmayı baltalamak istedin… Böyle bir duygu hiçbir Türk çocuğunun yüreğinde yer bulamaz.
AKGÜN: – (Gözlerini silerek yerinden kalkar.) Arkadaşlar! Bu işi fazla uzatmayalım. Karaca’yı ben hepinizden iyi tanırım. Yüreğinde bir fenalık yoktur. O bunu istemeyerek yapmıştır. Ucunun nereye varacağını düşünmemiştir bile…
ALTUĞ: – (Yumuşak bir sesle.) Öyle mi Karaca?
KARACA: – (Yere bakarak.) Benim bulduğum konu ile alay ettiniz, sevdiğim renkten iğrendiğiniz için size kızmıştım…
ALTUĞ: – Öyle ama, bunun karşılığı çok ağır oldu. Bak, işimize yeni baştan başlamak zorunda kaldık.
MAVİŞ: – Şimdiye kadar boyasını vurmuş, bitirmiş olurduk.
YEŞİM: – Olan oldu bir kere… Yeniden başlayalım.
ALTUĞ: – Haydi çabuk!
(Hepsi yerlerine otururlar. Şarkıdan kuvvet alarak işe koyulurlar.)
Çabuk! Çabuk … Gene geç kalmayalım;
Böyle şeyler için kalp kırmayalım…

Haydi… Haydi başlasın, bitsin işler;
Boş düşünür, elde kalemler işler…

Çabuk! Çabuk … Gene geç kalmayalım;
Böyle şeyler için kalp kırmayalım…
KARACA: – (Yüzünde pişmanlık izleri vardır. Kalkar, ön plandan seyircilere) Saygıdeğer büyüklerimiz!
Arkadaşlarıma karşı gösterdiğim çirkin davranıştan çok utandım. Karşınızda onlardan af diliyorum. Fakat yüzümün kızarışını daha fazla seyretmenize dayanamayacağım. İzninizle perdeyi kapıyorum.
(Der, perdeyi eliyle sağdan, soldan çekmeye uğraşırken, ötekiler ayağa kalkarlar.)

HEP BİRDEN:- Gene kaldı resimler yarı yerde;
Görmesinler bari, kapansın perde…
(Derler, perde kapanır.)

Destekegitimi
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.